MART AYINDA FİLİPİNLER BİR BAŞKA GÜZEL...
2 Mart 2017
5 Aralık 2014
24 Ekim 2013
OCTOBERFEST 2013 -MÜNİH
Bu sefer rotamızı Münih'e çeviriyorum.Yıllardır duyduğum dünyaca ünlü bir festival olan Octoberfest Münih'e gidiyorum.
Dikkat bu festival adamı BİRAKOLİK yapabilir.Festivalin her yerde taklidi var hatta Stuttgart da yapılana gittim,Münih deki gerçeği ile alakası bile yok.Bence herşeyin orjinali güzeldir.Festival her yıl 21 Eylül-6 Ekim tarihleri arasında yapılıyor.Öyle bir festival düşünün ki dünyanın heryerinden milyonlarca insan aylar önce rezervasyon yaptırsın.2013 yani benim katıldığım zaman 6 milyon dan fazla insan ziyaret etmiş.
Festival alanı çok büyük sayısız devasa bira markalarına ait çadırlar kurulmuş düşünün,aylar öncesinden rezervasyon yapılmış içeri girmek belki mümkün ama yemek yemek veya bira içmek için masanızın olması şart.Masanız yoksa sipariş veremiyorsunuz.Deliler gibi bira içilen kızarmış tavuk,sosis ve simit yenen dev çadırlar.
Herkes Bavyera ya özgü yöresel kıyafetler içinde canlı müzik eşliğinde litrelik biralarını içip marşlar söylüyorlar.
Litrelik dedim musluklardan oluk oluk akan biralar festival için hazırlanmış dev tanklardan akıyor ve sadece tek tip bardak var o da 1 litre...standart ufağı yok.Bira alkol derecesi %6-7 arasında.Ama insanlar çılgınlar gibi bira tüketiyor.Kafanızda canlanmadıysa şöyle anlatayım hemen 6 milyon kişi ziyaret etmiş ve 7 milyon litre bira tüketilmiş tabi bu resmi rakamlar,festivale gelirken marketlerden alınıp içilenler dahil değil.Biranın fiyatı bize göre biraz yüksek ama diğer ziyaretçilere de öyle galiba festival alanına gelirken herkes elinde biralarıyla altlık yaparak geliyorlar.
Dünyaca ünlü bu bira festivali aslında 1810 yılında Bavyera prensi Ludwing ile Saksonya prensesi Teresa nın evlenmesini kutlamak amaçla başlamış ama ne kutlama...
Çadırların dışında da başka bir dünya var.Her türlü yiyecek ve hediyelik eşya dükkanları yer alıyor.Festival alanına dışardan alkol alınmıyor ve çadırların haricinde de satılmıyor.Adamlar diyorki rezervasyonun varsa veya şansın varsa masadaki insanlar seni kabul ederse içebilirsiniz.
Özellikle şişe geçirilmiş balık pişiricileri dikkatimi çekti.Daha önce hiçbir yerde rastlamadım.
Yerde uzunlamasına köze yerleştirilmiş üzeri kalın tuzla bulanmış şişe geçirilmiş balıklar.Değişik bir lezzet balıklar sulu sulu tabak yok yağlı kağıtta servis ediliyor.3 çeşit balık mevcut:Levrek,palamut ve alabalık
Litrelerce bira canlı müzikler eşliğinde danslar heryer de eğlencenin olduğu 16 günlük Octoberfest her insanın bir kere görmesi şart.
İçeride çevirmeye takılabillirsiniz tabiki şaka sadece araç kullanacaklar için isterseniz promil ölçtürebilirsiniz :)Bira festivaline gelip de 0 promil çıkmak ne mümkün zaten biz metro kullanıyoruz.
Festivalde atıştırmalık diye geldi paylaşmak istedim.
20 Temmuz 2013
FETHİYE'den YUNAN ADALARI turu 2013
Yine keşfedilecek yerler beni bekliyor.Kış aylarında gazete ve dergilerden okuduğum Yunan adaları hakkında yazılardan kendime göre bir yol haritası çıkardım.Gönül ister hepsine gidebilmek ama böyle bir zamanım yok.Bu yol haritasına esas etkili olan adalar arasındaki feribot seferlerine göre ayarlamam oldu.Benim gezilerimde geçtiğim rotadan geri dönmemek gibi bir adetim var. Esas hedef dünyaca ünlü yolcu gemilerinin uğrak adaları olan Santorini ve Mikonos… Aylardan Temmuz Fethiye de inanılmaz sıcak bir havada Fethiye-Rodos feribotunu belkiyorum.Fethiye’den günde iki kere Rodos a feribot seferleri yapılıyor.
Fethiye’de Yunan adaları için kapı vizesi almanız
mümkün,bunun için gerekli evrakları acentaya vermeniz yeterlidir.Vize işlerinin
bu kadar kolaylaşması memnuniyet verici.Buradan yetkililere teşekkür etmeden geçemiyecem.
Fethiye’den Rodos’a feribotla 1 saat 30 dakika da
ulaşıyoruz.Rodos Yunan adaları içinde Girit’ten sonra ikinci büyük
adasıdır.Rodos’a yanaştığımız limandaki pasaport kontrolünden çıkınca eski
şehire yürüme mesafesinde ulaşıyorum.Rodos eski şehir ve yeni şehir diye ikiye
ayrılıyor.Rodos bana pek bir bakımsız geldi.Bu kadar dev gibi yolcu gemilerinin
yanaştığı adayı daha farklı beklerdim,veya ben kafamda büyütmüşüm sanırım.
Eski şehire liman yakın olan kapısından tüm merakımla
giriyorum.
Etrafı surlarla çevrili büyük bir şehir burası.Çarşı
beni şaşırtmıyor,her yerde kuyumcu,halıcı,dönerci,cafeler ve hediyelik eşya
mağazaları aralıksız sıralanmış.
Eski çarşının ana yolundan ayrılıp ara sokaklara dalıyorum.Turistik
olmayan gerçek Rodosluların meyhanelerine ,dükkanlarına ve pansiyonlarına
ulaşıyorsunuz.Daracık sokaklarda kaybolmamak imkansız ama nasıl olsa bir çıkış
buluruz.Yoksa ana caddedeki turist nehrinin içinde sağ sol bir süre sonra aynı
gelmesinden iyidir diye düşünüyorum.Eski şehir iyi korunmuş meydandaki bir
cafede ön sırada yer bulup sıcak havada Yunanlıların sevdiği frappe yi içmenin
keyfine diyecek yok.
Otelimin bulunduğu yeni şehire doğru gitmek için
ayrılıyorum eski şehirden.Yeni şehire gitmenin en iyi yolu sahilin sonrasında
başlayan plajları takip etmek.Yeni şehirin bir özelliği yok her yer otel ve
restaurantlar var.
Yunanistan yemekler gayet başarılı çoğu bizimkilerle
aynı sadece isimleri farklıydı.Deniz mahsülleri konusunda gayet başarılı
oldukları belirtmek isterim.
Rodos’dan seçtiğiniz feribota göre değişiyor ama ucuz
olanını seçip ile 9 saat te Santorini’ye gidiyorum.Feribotların en ucuzu bile
yolcu gemisi tarzında çıkıyor.
Santorine’ye saat 02:15 de varıyorum.Otel transfer için
bekliyor, limandan keçi gibi tırmanan arabamızla bir dağın zirvesine
çıkıyoruz.Tabi bu saatte uyumakdan başka bir şansım ok.Burada araba kiralamak
yerine motorsiklet daha kolayıma geliyor.Hem daha ucuz hem park derdim
olmuyor.Sabah kendimi Santorini’nin sokaklarına bırakıyorum.İlk merkez sayılan
Fıra ya gidiyorum.Ada volkanik bir dağ kurulumuş bir şehir,inanılmaz mimarisi
ile sizi büyülüyor.Kartal yuvası gibi yukarıdan denize bakıyorsunuz.Yolcu
gemileri için o kadar dik bir yamaçdan teleferik ile şehire getiriyorlar.
Sokaklarda gezmenin bu kadar zevkli olduğu başka bir
şehir yoktur.Her yapı aynı renkte beyaz çatıları mavi ama hiçbiri birbirine
benzemiyor.
Cafelere oturup Ege’nin turkuazını seyrederken zamanı
unutuyorsunuz.Şehirin ne kadar yüksekte olduğunu anlamanız için dev gibi yolcu
gemileri minicik gözüküyorlar.
Fıra’dan Ia’ya gidiyorum.Burası ayrı bir güzellikte
tablo desem yanlış olmaz.Sokaklar cilalı gibi taşlarla kaplı inanılmaz
görsellerin için kayboluyorsunuz.
Dünyanın parti adası olarak bilene Mikonos’a 3 saatlik
feribot yolculuğu ile ulaşıyorum.
Daha çok gençlerin tercih ettiği ada gece gündüz
hareketli.Adanın şehir merkezinde şimdiye kadar gördüğüm en dar sokaklarda
kurulu çarşıda ilerlemek için herkes birbirine bir şekilde dikkat ederek
ilerliyor.Dar kelimesi bazı yerler 1,5 insan genişliğinde artık hayal edin veya
gelin görün.Koskoca ada sanki 100 metrekare alana sıkışmış gibi…
Gün batımı muhteşem,herkes adadaki yel değirmenlerin
oaraya toplanıp güne veda ediyorlar.Mikonos’da club’ler merkezin dışında
koylara dağılmış.Ada durmayan parti modunda partiler saat 1600’da başlıyor
sabahın ilk ışıklarına kadar çılgınca devam ediyor.Akşam sokaklarda her club’ün
birbirinden güzel kızları parti biletleri satıyorlar.Kendinize bir bilet alıp
servisle club’a gidip sabaha kadar eğlencenin dibine vuruyorsunuz dersem
abartmış olmam.
Mikonos’dan Türkiye tarafına giden feribota binmek için
mecburen 1 saat 15 dakika uzaklıktaki Syros adasına gitmek zorunda kalıyorum.Syros
feribotların ortak limanı.
Syros turistik olmayan kendi halinde bir ada.Konuştuğum
insanlarda burada görülecek bir yer olmadığı kanısındalar.Sadece feribot
transfer adası gibi kullanılıyor.Gelmiş iken iki gün kalıyorum.Mikonos’dan
sonra biraz dinlenmek gerekiyor.Öğlen 1200 ile 1600 arası siesta olunca sokaklarda
kimse bulamıyosunuz.Tek şansınız yakındaki plaja gitmek oluyor.
Kos’ gidiyorum.Syros’dan Kos’a 6 saat 30 dakika süren
bir feribot yolculuğu yapıyorum.Kos adası Bodrum’a yakın en yakın Yunan adası.
Kos bizim tatil anlayışımıza uygun bir ada
plajları,çarşılarıyla ve barlar sokağı ile tatil adası.Belki canınız sıkılırsa
Türk köylerine gezmeye gidebilirsiniz.Yine gençler için barlar sokağı sabaha
kadar açık hizmet veriyorlar.
Kos’dan 1 saat 25 dakika feribotla Symi adasına
gidiyorum.
Simi sevimli insana hoş gelen bozulmamış bir ada.Ufak
bir koyun etrafına kurulmuş bir köy.Türk yatçılarında uğrak bir limanı.Tüm
adayı motorsiklet ile gezdim ama görülecek başka bir yeri yok.Turizmin pençesine
düşmemiş olması beni büyülüyor.
Bu adaya Türkler akın akın özellikle teknesi olanlar geliyor.Şimdi soracaksınız adada gezilecek yer yoksa ne işleri var Türklerin adada...Hatta buranın ünlü müdavimleri bile var.Evet sırf Manos isimli bir restaurant için geliyorlar.
Fotoğraflardan anladığım kadarıyla gelmeyen ünlü kalmamış bu restaurantta.Restaurantın sahibi alttaki fotoğrafdaki kırmızı önlüklü vatandaş.
Dünyanın her yerinde yemek yedim birçok restaurant gördüm ama bu kadar işine hakim bu kadar müşteri memnuniyeti için uğraş veren bir yer varsada ben bilmiyorum.Fiyatları yüksek ama biraz geç kalırsanız inanın yer bulamazsınız çünkü yemek yerken bir yandan eğlence başlıyor,o yüzden yiyip kalkayım demek mümkün olmuyor.Et ürünlerini bilemem ama deniz ürünlerinde bence bir numaralar.Özellikle Simi adasında çıkan Simi karidesi ve kurutulmuş ahtapot ızgara adamın ömrünü yiyor.
İlerleyen saatlerde eğlence üst düzeyde sokaklarda dans ediyor insanlar,restaurantın bulunduğu yer limanın içindeki koyda ve etrafı dağlarla çevrili doğal bir ses ekosu oluşuyor.Birara Tarkan dan son ses Kuzu Kuzu şarkısı çalmaya başlayınca tüylerim diken diken oluyor.Kırılan tabakların haddi hesabı yok ama buraya gelenlerinde parayla işleri yok zaten.
Simi den Rodos a geçip oradan Fethiye ye geri dönüyorum.Böylece esas ünlü adaları tamamlamış oluyorum.Unutmadan Simi nin o küçücük koyunda kocaman feribotların manevrasını izlemek ayrı bir keyif tavsiye ederim.
Simi ye veda edip Rodos a oradan başlangıç noktamız olan Fethiye ye geri dönüyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)