8 Ağustos 2011

GÜRCİSTAN VE TÜM KARADENİZ

12 ağustos 2011 de yola çıkacaz.Hazırlıklar devam ediyor.İki kişi iki araba nedenini fotoğrafları koyunca anlayacaksınız.
Planımız  en kısa yoldan Gürcistan sınırını geçmek ve orayı gezmek,birazda tatil yapmak.Herkesin sorduğu oradan Rusya ya geçersiniz sorusuna cevap şimdilik gürcistan dan rusya ya izin vermiyorlarmış.Biz gidene kadar değişir mi? bilemem.
Gürcistan ı bitirdikten sonra dönüş yolu adım adım Kandıra (İzmit) ya kadar sahilden tüm karadenizi dolaşmak olacak.
Şimdilik hazırlıklarımızı ve araçları hazırlıyoruz....






8ağustos 2011


 Coleman dan aldığım şişme yatağa sonunda 12 volt pompa buldum.Araç navigasyonu ve GPS(garmin gpsmap 60 c) de tmm.Artık aracı yükleyip ne gibi eksiğimiz olabilir, onları görme zamanı...


NOT: Bazı fotoğraflarda 2006 tarihi var.Pil değiştirdiğimizde tarihi bakmadan çekmişiz.Sonradan farkedip kapattık.


12 ağustos 2011


Yolculuğumuz 12 ağustos 2011 günü İzmitten başladık.İlk olarak hedefimiz en kısa zamanda Gürcistan sınırını geçmek.Bunun anlamı İzmit ten Sarp sınır kapısına  toplam 1.163 km demekti.
Saat 1300 gibi araçları son olarak toparlayıp Karadeniz seyahatimize resmen başlamış olduk.Hava yağmurluydu şansımıza ve tüm yol boyunca devam etti.Samsun a kadar da yağmur olmazki.Yağmurlara rağmen Samsun a ulaştık.İlk olarak araçlarda uyuyabileceğimiz park yeri aramaya koyulduk.Sorunca en uygun yerin Doğu park olduğuna karar verdik hem de tuvaletlere çok yakındık.






Park işini hallettikden sonra sırada yemek işiyle beraber biraz Samsun u dolaşacaz.Çiftlik caddesinde pide yemeğe gitsekde döneri tercih ettik.Yoldaki herkese meşhur samsun pidecisi nerededir? diye sorduk.Herkes pide yapıyor özeli meşhuru yok dediler.Doğu park a geri dönüyoruz.Burası Samsun Portun hemen yanındaki büyük bir park.Araçda konaklamak için gayet uygun ve sessiz bir yer.
13 ağustos 2011
Sabah 1000 da tekrar yola çıkıyoruz.Bu sefer konaklamak için benim çok eskiden dostum olan Zeki kaptanın Artvin Arhavi Dereüstü köyündeki evine gidecez.Ama Ordu da yolun tam üzerinden geçen teleferikleri görünce hemen kalktığı yere gidiyoruz.Buradan Boztepe ye çıkıp panoramik Ordu manzara seyrediliyormuş.Araba kullanmakdan tutulmuş haldeyken bu bize hareket sağlayacak.Süper olmuş Ordu da böyle bir sistemi görünce şaşırmadık değil.
Otoparka araçlarımızı bırakıp,biletlerimizi alıyoruz.Değişik günler için değişik ücret ödüyorsunuz.
















Boztepe ye ulaşıyoruz.Manzara muhteşem.Meşhur Ordu nun derelerini buradan görebilirsiniz.Yemek yiyebileceğiniz bir restaurant ayrıca teras şeklinde tüm manzaraya hakim kafe yapılmış.Buraya çıkmışken hele birde her yerimiz çay bahçeleriyle çevrili olurda çay içmeyi ihmal etmiyoruz.Bizim içinde iyi oldu biraz dinleme fırsatı bulduk.Aşağı iniyoruz tekrar yolumuza devam edecez.Bugün hava gene kapalı , ara ara yağmur yağıyor.




Saat 1700 gibi Arhavi merkezde Zeki kaptan ve eşi ile buluşuyoruz.Evi DEREÜSTÜ köyünde dededen babadan kalma eski klasik karadeniz evindeyiz. Henüz tadilatını bitirmemiş daha doğrusu daha işin başında demek doğru oluyor.Çay bahçesi içinde ama akıla gelebilecek her türlü meyvası mevcut.Etraf botanik park gibi inanılmaz yeşile sahip.Her toprak olan yerden bir bitki fışkırmış adeta.Terasında oturup yorgunluk atıyoruz.Sonra da bize söz verdiği kırmızı benekli alabalıkdan oluşan güzel sofranın hazırlıklarına başlanıyor.Mangal yakılıyor, mezeler hazırlanıyor.Uykumuz gelene kadar masanın sohbetin dostluğun keyfini çıkarıyoruz.Yol yorgunluğundan geceyi erken kapatıyoruz.Belki bu kadar doğal besine ve temiz havaya yenik düşüyoruz.Herşey mükemmel....






14 ağustos 2011


Sabah erkan kalkıyoruz temiz hava çarptı herhalde bıraksalar tüm gün uyurum herhalde ama kahvaltı hazır bizi bekliyor.İlk defa muhlamayı da böylece tatmış oluyoruz.Herşey köyden alınmış doğal besinler bize dokunmasa bari diyerek kahvatımızı ediyoruz.Niyetimiz vedalaşıp Sarp sınırına gidip Gürcistan a giriş yapmaktı.Zeki kaptan aklınızda Arhavi için biraz fikir olsun diyerek bizi ufak bir tura çıkardı.İlk olarak çiftekemer köprüsüne gidiyoruz.










,
Burası iki nehirin birleşme noktası.İki köprüde nehirlerin birleştiği noktaya yapmışlar.Sonraki sürpriz buradan ayrılan yol ile tabelada 2 km yazıyor ama siz inanmayın daha uzun sürüyor.Benim aklıma oradaki restaurana insanlar gitsin diye ufak bir hile herhalde.Yol aslında tam trekking için muhteşem.Dağlardan minik şelaleler akıyor.Biz arabamızla gidiyoruz.Yolun sonundaki restaurantta ulaşılıyoruz.Arabayı burada bırakıp meşhur MENÇUNA ŞELALESİ ne köprüden geçip yürüyüşe başlıyoruz.








Minik bir patika yoldan zaman zaman tırmanarak ormanın içinden ilerliyoruz.Etrafı tarif etmem mümkün değil daha öncede bahsettiğim gibi inanılmaz bir yeşillik var.İlk başlangıç çay bahçelerinden başlayarak orman içlerine doğru devam ediyoruz.












İtiraf ediyorum nefesim kesiliyor hamlıkdan 3-4 kere bir yerlere oturup soluklanıyorum.Neyse sonunda şelaleye ulaşıyoruz.Dağın zirvesinde muhteşem bir şelale Mençuna …Kendimi hemen şelalenin soğuk sularına bırakıyorum.Tüm yoldaki yorgunluğum biranda bitiyor.




















Herhalde yarım saat buranın keyfini çıkırıyoruz.Doğanın bakirliği anlatılır gibi değil burada.Şelalenin verdiği esintiyle bayağı serin burası.Dönüşe geçiyoruz aynı patikadan bu sefer iniş olduğu için tam benlik.Gelirken kaçırdığım tüm kareleri yakalıyorum.Araca binip Zeki kaptanın evinde içilen türk kahvesinden ,vedalaşıyoruz.Dönüşde bir gecemizi daha burada  geçirecez.Arabalarımıza binip  Sarp sınır kapısının yolunu tutuyoruz.Gürcistan Türklerden vize istemiyor.İlk kapıda araçların plakasını kaydettirmeniz gerekiyor tabi tabela olmadığı için bizimde bilmemiz mümkün olmadığından transit geçtik buradan.Sonra sağda bulunan kulübeden 15 tl karşılığı yurt dışı çıkış pulu alınıyor.Sırada türk polisi çıkışınızı yapıyor.Artık gürcistandayız.Gürcistan bu sefer sağda pasaportu ve aracın ruhsatını verip giriş işlemlerini yapıyor sonraki kapıda kameralı sistemle polis Gürcistan a girişimizi yapıyor.Biraz uzun gelebilir ama şansımıza  20 dakika da tüm işlemler bitti.








Kapıdan geçtikden sonra hemen plaj başlıyor.Herkes denizde biranda tatil yerindesiniz.Bizde ramazan ayı olduğunu düşünürseniz.




Biz 14 km.uzaklıkta bulunan merkez BATUM a gidiyoruz.Para bozduruyor.Giderken dolar veya euro almanız fark etmiyor ikiside geçerli.Burada kur 1 dolar= 1,62 gürcü LARI si.


Biraz şehir içinde dolaştıkdan sonra araçların emniyette olacağını düşündüğümüz plajın otoparkına giriyoruz.Tarif isterseniz her yerden görülen Sheraton Batum Hotelin önündeki plajı önünüze alırsanız yolun sol tarafındaki en son otopark ücretsiz.Şimdiden söyleyim aşırı bir güvenlik ve polis gücü var burada.Konuştuğumuz herkes burada kesinlikle problem olmaz dediler.Dedikleri gibi de oldu.Hiç sorun yaşamadık.İlk başta biraz soğuk duruyorlar ama sonra değişiyorlar,yardımcı oluyorlar.İki gece burada konaklıyoruz tek sorun sabah güneş altında olduğumuz için erken kalkmamız oluyor.Herhanbi ağaç altı olmadığı için sabah güneşiyle arabalar fırına dönüşüyor.Neyse önümüz plaj olduğundan deniz sabah sabah iyi geliyor.Batum da deniz sabah saatleri mükemmel ama öğleden sonra dalgalanan deniz biraz bulanıklaşıyor.











İsterseniz plajda beach clublar var.Biri hariç, diğerlerine giriş ücretsiz.Deniz istemezseniz basit havuzları var.Batum da casinolar da mevcut en iyisi benim gördüklerim içinde sheraton casino aynı zamanda discosu da en iyisi.Disco akşam 2200 de açılıyor.
Geceleri batum ışıklar şehrine dönüyor.Tüm binaları ışıklarla aydınlatmışlar.Bizdeki gibi projektör koymamış adeta renk renk ışıklarla giydirmişler.


















Binalarda sanat var.Çok ilginç mimari hakim şehire.Batum da gece ışıklı binaları,fıskiyelerin dansını ,beach clubler gece olunca bara dönüşüyor.Akşam daha bir güzelleşiyor.Hatta gündüzden daha kalabalık sokaklar.Gündüz batum botanik parkını ve yunus shovunu ziyaret edebilirsiniz.
Bugün yaşgünüm olduğu için minik pasta aldık tanımadığız ama yaşgünüm olduğunu anlayınca yanımıza gelenlerle kutlama yaptık.
15 ağustos 2011
Bugün kendimize izin veriyoruz.Araba kullanmayacaz plajın güneşin keyfini sürecez.Sabahdan otoparkın önündeki plajdan denize girdik.Öğleden sonra beach clublardan birine gidip eğleniyoruz.Akşam ışıklar şehri Batum u geziyoruz.Disco da geceyi kapatıyoruz.


16 ağustos 2011
Bu kadar aylaklık yeter diyip marşa basıyoruz.Amacımız Rus sınırını geçip Sochi ye gitmek dönüşte Gürcistan kıyılarını gezmek.Sahili takip ederek sınıra doğru ilerliyoruz.Bir sonraki durağımız POTİ oluyor.Tam bir felaket kötü mü kötü bir şehir.Şehirlerarası yolları süper ama merkez inanılmaz bozuk.Yol yapımı olsa anlarım o da yok...Tek sıkıntı yollardaki artık trafiğin bir parçası olan inek ve domuzlar,heran önünüze çıkabiliyorlar.






.Domuzlar kaçıyor ama inekler olduğu yerden kıpırdamıyor.Araçlar etrafından dolaşıyor.Allahdan Hindistan daki gibi kutsal değiller.İnsanın başının belaya girmesi bir inek için an meselesi.
Poti ye tekrar döneyim bir liman şehri.Denize pislikden girilmiyormuş.Biz de yola devam edip ZUGDİDİ ye ulaştık.Köylerin arasında geçiyoruz.Karşımıza SABO Kebap Salonu tabelası olan bir lokanta çıkıyor.Hemen gidip konuşuyoruz.Sebahattin abi kulakların çınlasın, bu gece burada kalabilecek deniz kıyısı bir yer söyledi.Aneklia diye bir yere gönderdi.Dediğine göre  25 km imiş ama daha fazla yol gittik.Denize ulaştık ama her yer inşaat yol yok ,tam rezillik.




İşçiler uzaylı gibi bize bakıyolar.Burada bizim arabalardan numunelik bir tane daha yok.
Geldiğimiz gibi Zugdidi ye geri dönüyoruz.Çarşı pazarı gezip SABO ustaya gidip oranın inşaat alanı olduğunu konaklanacak bir yer olmadığı söylediğimde..Bana zaten burada yapılacak bir şey olmadığını gezmiş oldunuz işde dedi..Bu nasıl bir mantıktır.Bizde Türk bulduk yol yordam sorduk ama adam değilmiş.Yazarken bile sinirleniyorum.
Yollarda sorduğumuz insanlar Rusya ya geçemiyeceğimizi ABAZYA da sıkıntı olduğunu söylediler.Gali ye doğru ilerken sırt çantalı birini görünce durup sorduk .O da sınırı geçemiyeceğimizi söyleyince mecburen geri döndük.
Chavi ye geldik. Batuma yaklaşık 40 km.Bir türk lokantası daha doğrusu tır parkı.Karşısı ormanlık deniz kıyısı görünce sorduk.Burada kalabileceğimizi söylediler.Sorun olmaz diye soruyoruz.Heryerde polisler olduğu için Gürcistan da sorun olmaz dediler.Denize sıfır agaçların altına çektik arabaları.Yol yorgunluğu bi de üstüne inanılmaz bir yağmur başlayınca uyumak zorunda kaldık.








17 ağustos 2011
Sabah tır parkında mercimek çorbası iyi geldi arkasından deniz sefası. Batum a giderken yolda gördüğümüz Kobuleti diye sahil kasabası bize daha cazip geldi.Sorup deniz kıyısına gene ağaçların altına konuşlandık.












Kilometrelerce plajı var.Fiyatlar batum a göre yarı yarıya.Bizim konyaaltına benziyor.Geceleri müzikli eğlenceler var.Bizde birine gidip eğlenceye katılıyoruz.Kobuleti biraz daha orta halli insanların tatil yaptığı bir yer.Tabi eğlencelerde ona göre yöresel bir hal alıyor.Bizdeki düğünler tadında eğlence anlayışı hakim buraya.Gece bayağı geç bir saatte uyuyoruz.
18 ağustos 2011
Sabah mukellef bir kahvaltı hazırlayıp doğruca denize gidiyoruz.




Öğlen Batum botanik parkına ve ardından batum şehir merkezine tek araba gidip gezdik.Yolda gördüğümüz taş fırında yapılan hamurlardan sıcak sıcak alıp arasına peynir koyunca süper oluyor.






Akşamüstü dönüp Kobuleti de plajda dj müzik yapıyor.Müzik eşliğinde denize giriyoruz.Akşam da eğlencelere katılıyoruz.


19 ağustos 2011
Kobuleti bize iyi geldi.Huzur var hem de fiyatlar çok uygun.Bir gün daha kalıyoruz burada. Sabah kahvaltıda HAÇUPİRİ denen oranın meşhur pidesiyle kahvaltı istedim.Herşey iyi ama gelirken üzerine çiğ yumurta kırılıyor,azıcık pişse olmazmı.İçindeki peynirle karıştırıp yedim.Sonradan öğrendim birkaç çeşidi varmış bizim pideler gibi,benim sipariş edişime göre bu gelmiş.




Araçları yerinden oynatmadan deniz sonrası malum batum geceleri için parkını kullandığımız adı ne ise siz lokanta diyin ben gazino belli değil.Hepsi bir arada burada…Tek sorun bizim düğünlerde bile bu kadar yüksek sesle müzik çalınmıyor.İlk gün duyma sorunu yaşanabiliyor.
20 ağustos 2011
Sabah araçlar gölgede olduğu erken kalkmak zorunda değiliz.Hatta tüm gün gölgede araçlarımız.İyi bir uykunun ardından yola devam etmek için araçları toplayıp meşhur batum yunus show a gidiyoruz.




Daha önceden saatlerini öğrendik.Bilgi amaçlı vereyim 1200-1500 ve 1800 de gösteriler yapılıyor.Size tavsiyem daha önce bilet almanız çünkü biletler numaralı yoksa merdivenlerde seyretmek zorunda kalabilirsiniz.Giriş 12 lari.Bu sabah kahvaltı da batum plaj yolunda daha önce de test ettiğimiz hot dog çularda yapıyoruz.Yunus show yaklaşık 2 saatte yakın sürüyor.Başlangıçda 3 dilde yani ingilizce-rusça ve gürcüce verilen bilgiler sonraları sadece gürcü ve rusça devam ediyor.Arada ingilizce akıllarına geliyor.




















Türkiye den aldığım bilgi ile oranın meşhur makunseti şelalesine gidiyoruz.Sora sora yolu buluyoruz ama hem batuma uzak hem de yoldan ayrıldıkdan sonra yol inanılmaz kötü anlatamam.Biz niyetlendik diye girdik ama aklı başında olan kimse girmez .Uzun bir süre inatla devam ettik.Arabalar elimizde kalacak ya da tekerlekleri taşlar kesti kesecek.Bizimde bir limitimiz var.Yolda insanlarda yok ne kadar kaldı soralım.Bir noktadan sonra döndük.Bu şelaleyide görmeyelim.Tur firmasında duymuştum.Bu şelaleye giden ya başka bir yol var ya da şelale safari diye 4x4 araçlarla geliyorlar.Ben anlamadım.
Şelale hayal kırıklığından sonra rota sarp sınırı geldiğimiz tüm yolu geri döndük.




Sınır öncesi elimizde kalan demir gürcü larilerini büfede su ve sakız olarak takas ettik.










Sınırın gürcü bölümünde bulunan plajda denize girip ,şelale sıkıntısını üzerimizden atıyoruz.


Deniz sefası bitimi toparlanıp sınırı geçecez.Sınırda şansımıza sıra yok hatta birkaç yerden işlemler hızlı bir şekilde yapılıyor.






Burada bir tavsiye daha vereyim.İster Türkiye den Gürcistan a ister tersi istikamette olsun iki free shop u da kullanabilirsiniz.Nedeni ne gelince Gürcistan free shop u 4 şişe alkole izin veriyor Türkiye free shop u 1 şişe yanına spirit diyor.İkisini kullandığınız zaman 5 şişe içki almış oluyorsunuz.
10 dakika içinde sınır işlemleri bitiyor.Artık Türkiye deyiz.






Gelirken yaptığımız gibi gene Zeki kaptanın evine gidecez.Misafirlik bir yere kadar diyoruz.Arayıp geldiğimizi bu akşam yemeklerin bizden olduğunu,mangal yakacağımızı söylüyoruz.İlk hedef kasap Gürcistan daki kötü etlerden sonra ziyafet çekmek niyetimiz.Şimdi bir sürpriz Arhavide üç kasap var.Biri normal kasap dükkanı diğer ikisi süpermarket kasabı.Esnafa soruyor biz yolcuyuz iyi et nereden alırız diye,cevap ne dersiniz:HOPA dan alacaksınız.Hadi buyurun.Esnaf ağabeycim burada halletmek istiyoruz diyince ARKABİ MARKET en iyisi dedi.Aldığımız etlerin tadı süperdi.




Arhavi de kuzu eti bulunmuyor yemezlermiş bu da artı not size.
Dostum Zeki kaptan geleceğimiz söyleyince güzel bir sofra ile karşıladı bizi.Mangalda inceden hazır.






Komşusu ve amca yenge de bize katılınca sohbet muhabbet keyfimize diyecek yok.Zeki kaptanın evini gidip orada bir gece konaklamadan doğayı ve ortamı anlamak mümkün değil.Parayla bu kadar doğal yeşil bir yer daha yok.İnşallah butik otel fikrini uygular.Gece buralarda 2200 civarı yatağa,başka yapacak bir şey yok .Yoksa insanlar karşınızda esnemeye başlıyor.
21 ağustos 2011
Sabah 0900 civarları arabam gölgede olduğu için bu sefer biraz daha geç kalktım.Ev sahipleri pek misafirperver ,kahvaltı hemen hazırdı.Kahvaltı sonrası yola koyulma vakti geldi.Herkes ile vedalaşıp gene yollara düşüyoruz.
Hava bugün güneşli.Önce Rize da bulunan arkaşıma uğruyorum.




Sonra ver elini Ayder yaylası.Ayder e öğleden sonra varıyoruz.Hava puslu ve arada yağmur çişeliyor.


















Bununda keyfini sürmek lazım.Biz bu yolculukda herhalde karadenizin özelliği bayağı yağmura alıştık.Ne de olsa karadenizdeyiz.Bu kadar nem yağmur olmasa bu kadar yeşillikde olmaz tabi.Ayder doğa harikası bir yayla ben ilk defa görüyorum.Yöre insanları yapılaşmadan memnun değiller bozuldu buralar diyorlar.Etrafı dolaşıp bol bol fotoğraf çekiyoruz.Yavaş yavaş bulutlar kaplıyor Ayder i.












Yağmur kapıda hissedilince Ayder yaylasında bulunan kaplıca ya gidiyoruz.Giriş kişi başı 8 tl.İçerideki yazıya göre kullanım süresi 1 saat ama insanlar bunu takmıyor.Havuzun suyu her şeye iyi geliyormuş, klasik kaplıca yazıları tabi.Havuzun sıcaklığı 47 derece gösteriyor.Ağustos ayında pek iyi gelmiyor ama dışarıdaki yağmuru düşününce yapacak başka birşey yok.Bu gece Ayder yaylasında konaklayacağımız için bir otelin kafesine oturup hem bir şeyler içip hem de wifi internet e takılıyoruz.Akşam yemeği vakti gelince yan taraftaki lokantaya gidiyoruz.Herkes birbirine abla veya kardeşim diyorlar.Sorunca olay çözülüyor.Babaları beş kızdan sonra erkeği bulmuş.Böylece dışarıdan personele gerek kalmamış.Yemekleri pek beğenmesekde yiyoruz..Ramazan dolayısıyla yaylada eğlencede yapılmadığı için bize gene yatak gözüktü.
22 ağustos 2011
Sabaha kadar yağmur yağdı.Sabah kalktık hala yağıyor.Hemen toparlanıp yolda gelirken çay içtiğimiz Dağ-raft tesisinde kahvaltı etmeye karar verdik.Gittiğimizde iki personel vardı.Onlar bile daha sabah mahmurluğunu üzerlerinden atamamışlardı.












Kahvaltı vermiyorlarmış.Bizim nevaleleri burada yiyebilirmiyiz diye soruyoruz ama çay onlardan.Yeni çay demleniyor.Mekan süper.Fırtına deresinin yanında sucuklu yumurta daha ne olsun.Biraz da keyif olunca bizim kahvaltı uzun sürüyor.
Planımız Trabzon Uzungöl ü görmek bugün ardından Sümela Manastırına doğru yola devam etmek.






Öğlen 1430 gibi Uzungöl e varıyoruz.



















Benim için hayal kırıklığı oluyor.Nedeni ne gelince bu kadar dergilerde tv de gördüğüm Uzungöl bana bir şey ifade etmedi yapay havuz gibi geldi.Ama olsun gördük mü gördük.Kasapdan etimizi alıp uzungöl ün kenarında et sote yapıp yedik.Yöre insanlarından Sümelanın 1700 de kapanacağını öğrenince plan değişiyor.Uzungöl de kalacağız ama bir gün önce Ayderin soğundan sonra aşağılarda bir yerlerde kalmaya karar veriyoruz.Aylardan ağustos olmasına rağmen yukarılar buz gibi oluyor.
Yola çıkıyoruz nasıl olsa Trabzon da bir yerler buluruz.Bulduğumuz yer bizim için ayrı bir hikaye oluyor.






Trabzon balıkçı barınaklarına giriyoruz..Belediye büyük bir alanı balıkçılara tahsis etmiş.Arabaları çekiyoruz oturup muhabbet ederken üstümüzden çok alçakdan uçak iniyor.Nasıl yani derken insanlar duvarın arkasının Trabzon havalimanı olduğunu söylüyor.Tabi bu sabaha kadar inen kalkan uçaklar bizim kontrolümüzde demek oluyor.Gece etrafdaki insanlarla muhabbetle geçiyor.
23 ağustos 2011
Sabah Maçka da çorbacıda buluyoruz kendimizi,bugün kahvaltı ezogelin çorbası var.Garsona soruyorum Maçka nın nesi meşhur diye,cevap FAKİRİ diyor.İşgüç yok buralarda diyor.
Maçka dan devam edip Sümela Manastırına çıkıyoruz.






Önce yoldaki girişden arabaya 10 TL. sonra müze girişi 8 TL. veriyoruz.Sümela manastırını anlatmak bana düşmez görülmesi gerekir.Bizim gittiğimizde büyük bölümü restarosyon nedeniyle kapalıydı.




Sümela gibi bir tarihi eseri nasıl harabeye çevirilir sadece bizde olur herhalde.Burası 1980 de koruma altına alınmış ama gerek de kalmamış.Restarasyon çok belli YENİ duruyor.Tüm fresklerin üzerinde herkesin adı ve ayşe ali yi seviyor gibi yazılar yazıyor. Ne diyim canım milletim .Oraya Ahmet Mehmet yazsan ne olur…Sümela yolunda iki tane kemençeci var.



Biraz dinliyoruz..Bize ramazan dolayısıyla kemençe dinlemek burada nasip oldu.Tulum dinlemek başka gezide nasip olacak.


PAPAZIDA BULDUM








































Sümela dan ayrılıyoruz.Öğlen yemeği vakti.Akçaabat a gelip de köfte yememek olmaz.Meşhuru sahilde bulunan Nihat Usta nın köfte lokantasına gidiyoruz.Denizin dibindeki bir masaya geçiyoruz.















Ben özellikle çoban salatada malzemenin tazeliğine ve lezzetine hasta oldum.Köfte yemesemde olabilirdi.
Yola devam Tirebolu da çay molası ardından Ünye de kampinge yerleşiyoruz.














Kamping denize sıfır market fırın yürüme mefasesinde.Bu akşam ziyafet var.Herşey elimizin altında…Araçları kampa bırakıp marketin yolunu tutuyoruz.Etimizi salata malzememizi alıp,denize nazır hazırlayıp keyif yapıyoruz.
24 ağustos 2011
Sabah ayılmak için denize girmekden güzeli yok.Deniz bir de 2-3 adım mesafede ise ayrı bir zevk oluyor.Kahvaltı için gelirkende durduğum Terme de bulunan  ulusoy tesislerine gidiyorum.Bu sabah mercimek çorbası var.






Sinop da bulunan Erfelek Takım Şelalerini görmeye gidiyorum.Yol tahminimden uzun sürüyor.




Akşamüstü Erfelek Şelale mevkine varıyorum .Niyetim konaklamak ama ramazan nedeniyle akşamları kimse kalmıyormuş.Şelaleler yerleşim yerinede uzak mesafede akşam in cin top oynar buralarda.Ramazan olmasa tesisler açık ve personel oluyormuş.
















Bende şelaleri görüp Sinop merkeze devam ediyorum.Merkezde bulunan Yuvam kamping e yerleşiyorum denize sıfır kendi halinde bir yer.
















Akşam Sinop u gezip balık yiyiyorum.Finali sahilde bulunan çay bahçelerinde noktalıyorum.Yatmaya kampa dönüyorum.
25 ağustos 2011
Sabah deniz faslı ama buradan gidesim yok.Bir gün daha diyorum.Öğlen gene çarşıya iniyorum.Avarelik günüm herhalde.El yapımı maket tekne yapanlara bakıyorum.














Sonrası kampda deniz sefası oluyor.


26 ağustos 2011
Bu sabah hava kapalı.Klasik sabah denizime giriyorum.Kampdan ayrılırken yağmur başlıyor,tam zamanında toplanmışım. Şimdi Türkiye nin en kuzey ucuna gidiyorum.İnceburun fenerine buraya kadar gelip de görmemek olmaz.













Sinop dan ayrılma zamanı geliyor .Yola başladığım kötü havayla keyif almadan yola devam ediyorum.
















Orası kötü burası olmaz diyerek İnebolu öğretmen evine kadar geliyorum.15 gündür yatakda yatmadığım için İnebolu öğretmenevi bana cazip geliyor.










Odamı ayırtıp,yemek yemeye merkeze yürüyorum.Şirin bir yer ama yoldaki tabelaları okurken tarihde önemli bir yeri olduğu belli oluyor.




























Yatakda yatmak keyfi için öğretmenevine dönüyorum.Balkonundan deniz sıfır gibi oturup seyretmek lazım.
27 ağustos 2011
Bu sabah hava güneşli, öğretmenevinde kahvaltı dahil olunca kahvaltı derdide yok.Yola düşüyorum ama yollar inanılmaz virajlı ve yol yapım çalışmaları devam ediyor.




















Süratsiz ilerliyorum.Gördüğüm geçtiğim yerler daha net yavaş gidince.
Yolumun üstünde Gideros koyu var.Kitaplarda Kazım ın yerinden bahsediliyor.Amacım bu akşamı burada geçirmek.














Koyun iki girişi var.Ben doğuda kalan kısmından giriyorum.Yolun sonunda bir kapıya varıyorum.Kapıdaki köpek pek sevimli gözükmüyor.Gelen gidende olmayınca oradan gördüğüm diğer girişe gidiyorum.Buradan inince koya sıfır Tina nın yeri diye cafe lokanta tarzı bir yere giriyorum.Biraz sohbetten sonra otoparkda kalabileceğimi söylüyorlar.Ama rüzgar nedeniyle tüm pisliği bu yöne atmış.Koyun diğer yanı daha temizdi.Orada köpek burada pislik olunca vedalaşıp ayrılıyorum bu güzel koydan.














Amacım artık Çakraz da kalmak ama bana biraz yapay geldi.Çakrazda biraz dolaşıyorum.Herşey turistik olmuş.Benim için doğallık önemli olduğu için ayrılıyorum..Fazla geçmeden yolda Bozköy Plajı tabelasını görüyorum.




Tabelada denmez ama sapıyorum.İnanın yolda gördüğüm en güzel yerlerden biri .Sorunca konaklayabileceğimi öğrenince keyif zamanı başlıyor.Muhteşem bir kumlu plaj sakinlik huzur daha ne olsunki.Akşam yemek işini halletmem lazım yoksa çakraz a geri dönüp bir şeyler almam lazım.Bozköy plajında bir tane muhtarın işlettiği cafe var.Ramazan olduğu için sadece tost yapıyormuş.Olsun amaç karın doyurmak değil mi.Yemek işide halloldu.


























Akaşamüstü geldiğim bu yerin keyfini tüm akşam çıkarıyorum.
28.08.2011
Sabah muhtarın yaptığı tost ve çayla kahvaltının ardından plajda keyif yapmaya gittim.Ama fazla sürmedi poyraz başlıyınca plajın keyfide kaçtı.Toparlanıp yola çıkmak şart oldu.Dediklerine bu rüzgar 1-2 gün sürermiş.











İlk durak Amasra.Merkez pek bir kalabalık.Uzun zamandır bu kadar kalabalıkla karşılaşmamıştım.Bir yerin adı meşhur olunca otomatikman kalabalık ve fiyatlar yukarılara çıkıyor.Biraz dolanıyorum .Amasra da yapılan  balık tavasından bir tane alıyorum.Amasra şirin bir yer.Tarihle iç içe ama turizm pençesi güzelliğini almış bitirmiş.Bu kadar zamandır karadenizi gezince iyiyi kötüyü daha iyi ayırt ediyorum.


Bartın yönüne ilerlemeye devam ediyorum.




İlk görülecek yer İnkumu gene burada da poyraz peşimi bırakmıyor.Arabayla ufak bir turun ardından Kızılkum a doğru ilerliyorum.


Yol ayrımında motorbisikletli biri yol sorunca köylülerde katılıyor sohbete.Bize tavsiye ettikleri yer Mugada diye bir sahil mevkii oluyor.




Kızılkumdan daha iyi olduğunu söylüyorlar.
Zaten herkesin bildiği yerler genellikle turistik ve çok kalabalık oluyor.Mugada şirin bir kumsal boyunca eskiden köymüş ama şimdi mini tatil beldesi halini almış.












Halk evlerinin bahçelerini lokanta ,bakkal arka kısımlarını camping yapmışlar.2-3 tane de balık restaurantı var aralarında.
Kampingin birine yerleşiyorum.Ramazan da en zor olan şey hazır yiyecek bulmak ama burada da  hiçbir yerde ekmek yok.Tost makinesinde ısıtılan bayat ekmekle köfte öğlen yemeği oluyor.
Kamp yerim ne iyi ne kötü ama ağaçların altında tek ben varım.Her yerde bir deli beni bulur ya,son ses karşı karavanda oyun havası çalıyor.İlk geldiğimde de yüksek sesle aynı karavan müzik çalıyordu ama yemekden sonra geldiğimde kesilmişti.Biranda son ses oyun havaları çalmaya başladı.Karavanın sahibini kestirip yürürken kamp sahibine işaret ettim ne oluyor gibisinden .Bir kere yürüdüm,karavancıya dönüp hayırdır düğünün veya kınan varsa altın takmaya geldim diyince durdu.YOOOO  dedi o zaman ne yapıyoruz.
Ben kısarım şimdi ama hep çalıyorum sorun olmamıştı zaten sezon bitti dedi.Ağustos 28 sezon bitmiş. Sezonun bittiğine sen mi karar veriyorsun diyince baktı olmayacak….
Burada gün batımı muhteşem.Tek sorun belki benim için ama yerli halkın belinde gördüğüm köpeksavar cihazlar cep telefonu gibi.Her yer köpek dolu hatta akşamüstü plaj sadece köpeklerle dolu tabi ramazan insanlar erken çekiliyor plajdan.
Gece arabanın yanında kitap okuyup ve mugada yı dinliyorum.
29 ağustos 2011
Sabah ana yoldan değilde köy yollarından gitmeye karar verdim.Bir sapağa geldiğimde kahvedeki adama yol soruyorum.O da gel bir çay iç diyince kıramayıp arabadan iniyorum.Ekmeksiz Mugada da kahvaltı şansında olmamıştı.Sohbet ederken bize bir de İstanbul dan yola çıkan bisikletçi katılıyor.Adam görülecek üç plaj olduğunu bizi gezdirebileceğini söylüyor.Zaten bayram arifesi kimse kahveye gelmez diyip kapatıyor.Biz arabayla bisiletli bizi takipde.Önce büyük kızılkum sahiline gidiyoruz.























Tenha 3-4 tesis var çevrede bisikletli burayı beğenip konaklamaya karar verince vedalaşıp ayrılıyoruz.Bizde küçük kızılkum u görüp oradan kahveciyi aldığım yere bırakıyorum.








 Çayçuma yolunu takip ederek Zonguldak a ulaşıyorum.Buradan Ereğli – Akçakoca –Düzce üzerinden Adapazarı ve nihayet Derince ye varıyorum.
Bir yol hikayeside böyle bitiyor.


Toplam 3.620 km yol yapmışım.



1 yorum:

  1. muhteşem gezi olmuş devamını beklerim elinize kolunuza sağlık ;)(:

    YanıtlaSil